Hayatımıza bir anda giren ve artık her köşe başında duyduğumuz, aslında tam da karşılığını bulamadığımız bir kelime var artık: “inovasyon”. Gerek tiyatrolarda gerekse de sosyal medyadaki taşlama usulü skeç ve yazılardan da aşina olduğumuz “plaza sözlüğü” ya da “plaza dili” olarak gündeme gelen garip konuşma şeklinde yeni bir soluk artık “inovasyon” ve “inovatif düşünce”. Aslında hep hayatımızın içinde yer alan ve son günlerde en çok konuşulan konulardan olan bu kavramın, bilişimin öncülüğünü yapan ülkelerden veya küresel firmalardan devşirilince bir anda ulaşılmaz ve anlaşılması güç bir hale getirildiğini düşünüyorum.
Kavram kargaşasını gidermek adına da yazı başlığına yakışmayacak derecede klasik yaklaşımla, çerçeve tanımı yapmak en doğrusu. Tek bir kelime gibi görünen bu kavram aslında aşama aşama birçok kavramı içinde barındırıyor. Çünkü inovasyonun sürece yayılı bir tanımı var. Yenileşim, değişim, yaratıcı düşünce ile ifade edilen inovasyon aslında; “yeni fikirlere (ürün, metot veya hizmet gibi) değer yaratan çıktılara dönüştürme süreci” olarak tanımlanmış.
İnovasyonun sözlük anlamına hepimiz açıp en az bir kere baktık ve anladık fakat sözlük anlamında yazanları uygulamaya geldiğinde ise çoğumuz takıldık, anlamak için ise her köşeden inovasyon eğitimleri çıktı. Hem sektörel gözlemlerimden hem de her birimizin geçtiği benzer süreçlerden bireysel olarak da geçtiğimden hareketle, uygulamada takılmamızın en temel nedeninin hayatımızdaki varlığını tespit edemeyişimiz olduğunu düşünüyorum. Kurumlar ve bireyler aslında uyguladıkları fakat sistematik hale getiremedikleri bu süreci yeniden keşfetmeye çalıştığından, önce bu süreci “yeni icatlar çıkarmak” olarak algılıyor, sonrasında inovasyonun tam karşılığını anlıyor. Son dönemde yapılan etkinlikler, eğitim programları ve devlet teşvikleri aracılığıyla bu konudaki farkındalık oluşuyor. Bu farkındalık ile birlikte son dönemde inovasyon bir kurum stratejisi haline dönüşmekte ve kurumların her sürecine sinmek üzere.
İnovasyon ihtiyacı farkındalığı ve inovasyonun kurumların stratejik hedeflerine hizmet eder hale gelmesi neticesinde bu sürecin satışı yani ticarileştirmesinin önemi ortaya çıkıyor. Yeni uygulanacak sistemin genel ihtiyaca yönelik olup olmadığı, mevcut sistemlerle kan uyuşmazlığı yaşayıp yaşamayacağı ve sadece iç ihtiyaç değil, dışarıya satışının yapılıp yapılamayacağı gibi konular önem kazanıyor. Sonuçta dümenin başındakiler yeni yöntemlerin veya kaynakların kurumlara nasıl bir fayda sağlayacağını net olarak görmek istiyor.
Son günlerde devlet politikaları ve bankaların yatırımcıya verdiği krediler ile birlikte inovasyon projelerinin ticarileştirilmesinin önü açıldı. Devlet kurumlarının sanayi ile akademiyi birleştirme başlığı altında sunduğu hibeler, destek programları ve bankaların girişimciye sundukları avantajlı krediler ile birlikte her zaman akıllarda olup, yatırımı sağlanamamış projeler su yüzüne çıkmaya başladı. Kurumların ve bireylerin alacağı yatırım riskinin bir kısmını üstlenen devlet bu konudaki yatırımlara verilen önemi de göstermiş oldu.
Kaybolan coğrafi sınırlar ve etkileşim içerisindeki piyasalar, artan müşteri beklentileri, karmaşıklaşan ürün ve servisler, karmaşık hale gelen süreçler ve bunların getirdiği belirsizlikler, değişen iş dünyası, artan rekabet, artan krizler ve ciddi kayıp olayları sebepleriyle azalan kar oranları kurumları inovatif yaklaşımlara ve çoğunluğa hitap eden inovasyon projelerine yöneltiyor. Son dönemde ise hem devlet büyüklerinin, hem de dünya çapında yayılmış büyük firmaların konuya ilgisi sürerken, bu akıştan geri kalmamak adına STFA İnşaat Grubu olarak bu konuya gereken özen ve önemi vermemiz gerektiği sonucu çıkıyor. Bu kapsamda yürütülen İnovasyon Kurulu da inovasyon projelerinin gündeme geldiği en temel kürsü olarak STFA İnşaat Grubu’nda yer alıyor. Birey olarak da benzer farkındalığı yaratmak ve gerek şirket yapısında gerekse de bireysel yolculumuzda değişimin ve yenileşimin hayatımızdaki yerine ilişkin yumuşak bir son yapmak gerekirse aşağıdaki şiiri paylaşmak en doğrusu.
Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayalar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoş görmeyi barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler!
Alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler!
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki, pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler!.
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler…
Pablo Neruda
eline sağlık melike.
görsellerden birinde problem var sanırım.
Melike gayet güzel olmuş. Umarım farkındalığımız artar.
Melike’cim eline sağlık, yazılarının devamını bekliyorum. Özellikle şiir seçimine de bayıldım. Bizi yavaş yavaş öldüren olaylardan hepimizin kaçınması dileği ile….
Elinize sağlık Melike hanım. Şiir seçiminiz benim de çok hoşuma gitti.