Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, sözcüklerin anlamını yitirdiği günleri yaşıyor, hepimiz üzerimizdeki şoku atmaya çalışıyoruz. 13 Mayıs günü SOMA madenindeki patlama ile 248 çalışanın (o da şu zaman itibari ile, maalesef sayının yükselmesi bekleniyor) ölüm haberi ile hepimiz yasa boğulduk. Bu konuyla ilgili çok yazı çıktı, iş güvenliği konusundaki zaaflar, hükümetin tüm süreçte takındığı tutum, taşeron işçi çalıştırma, denetim eksiklikleri, şirketlerin acil durumlara hazırlıksız olmaları, krizin iyi yönetilememesi bla bla bla. Her bir konu detayına girilse sayfalarca sürebilir, üzerine tez yazılabilir, ancak ben burada bu konulara değinmek istemiyorum.
Tek bildiğim, hissettiğim karışık duygular; öfke, üzüntü, haksızlık, kızgınlık, acıma ve şaşkınlık. Bazen hepsini birden, bazen bazı duygularım daha fazla yoğunlaşarak olayları izliyor ve takip ediyorum. Bir şey yapmalı, Soma’daki çoğu zaman ağlayarak izlediğimiz o insanlara destek olmalı diye düşünüyorum, ama sıcak evimde TV karşısında olayları izlemekten başka bir şey yapamamak da beni gerçekten kahrediyor. Ama zaten eşini ve/veya oğlunu/ arkadaşını/ babasını/ yakınını/ sevdiğini kaybetmiş birinin acısını telafi etmek yapılacak maddi destekle mümkün değil, orda olup gösterilecek manevi destek de bir yere kadar. Tek yapabildiğim kalbim acıyarak, ağlayarak tüm ölenlerin yakınlarına başsağlığı dilemek oluyor.
Allahtan rahmet ve tüm sevdiklerini kaybedenlere sabırlar dilerim.
Özge Hanım,
Gercekten hepimizin yüreklerini dağlayan bir olaydı. Allah tüm işçilerin mekanını cennet etsin :(