Cebelitarık Rüyası

ayildizayBirçoğunuz benim gibi Cebelitarık Boğazı’nı okul yıllarındaki kitaplardan bilir. İsminin Türkçe oluşu, ilk duyduğum andan itibaren bende bir sempati uyandırmıştı. O yılların çocukca bakışıyla; Türkiye’ deki Cebe adlı bir yerden Tarık isminde birisinin oralara kadar gidip, Keşanlı Ali misal, tüm dünyanın şapka çıkardığı destansı bir başarısı nedeniyle,  nam-ı  o nadide boğaza verilmiş olduğunu hayal eder ve merakımla birlikte hayranlık duyardım.

On yıllar sonra “Cebelitarık Boğazı’nı yüzerek geçmek ister misin?” sorusuyla karşılaştığımda ismine olan sempatim ve teklifi  yapan Alp Bey olduğu için, şaka yapıyor düşüncesiyle sadece gülümsemiştim. Ancak ; Alp Bey ciddi olduğunu, arkadaşlarından birinin yakın zamanda orayı yüzmek için gideceğini ve istersem beni de gidişe dahil edebileceğini söylediği  an, şaşkınlıkla ‘’evet’’  demiştim.  Demeliydim zira bu durum,  bir çok  açık-su yüzücüsünün hayaliyken benim  için bir rüyayı gerçeğe dönüştürmekle  eşdeğerdi.

Alp Bey’in arkadaşı  Pelin hanımla tanışmamız sonrası  soğuk  Cebelitarık denizine bedenlerimizi hazırlamak  adına yaklaşık bir yıl boyunca Türkiye de düzenlenen  yaz kış birçok  Açıksu Yarışlarına katıldık.  Günü geldiğinde de  rüyamızı  gerçekleştirmek  üzere Cebelitarık Boğazının Avrupa kıyısı olan İspanya’nın Cadiz şehrinin Tarifa kasabasına vardığımızda batısı Atlas Okyanusu, güneyi  Akdeniz (boğaz) olan şirin bir kasabayla karşılaştık. Haliyle ilk işimiz yüzülecek boğaz ve varılacak karşı kıyılara bakmak için heyecanla sahile inmek  oldu. Yaklaşık 20 km olan mesafe çok uzak değildi ama yakında sayılmazdı! Tek tesellimiz ise varış noktasının başlangıç noktasından görünebiliyor olmasıydı.Cebelitarık Sertifika 2

Geçişimizi sağlayacak  organizasyon ekibiyle buluşup,  son resmi evrakların, imzaların tamamlanması sonrası denizin hırçınlığı nedeniyle geçiş için kendilerinden haber beklememiz istendi. 6 gün kadar beklenen haberin gelmemesi  morallerimizi bozsada, kasabanın okyanus tarafında antreman yaparak daha bir soğuk olan denizi hissetmek, şehri tanımak ve feribotla Fas’a geçip dolaşabilme fırsatı verme açısından avantaj sağlamıştı. 6. gün akşamı beklenen haber geldi, ilk gün ben yüzecektim. O gece heyecandan geç  uyuyabilmiş olsamda sabahın çok erken satlerinde gözlerimi açmıştım. Alışık olmadığım yiyecekleriyle hafif bir kahvaltı sonrası saat 07:00 gibi ekiple limanda buluştuk, ancak denizin beklenen toparlamayı gerçekleştiremediği söylenerek geçiş bir sonraki  güne ertelendi. Sabahı zor etmişken, bir benzerini tekrar yaşamak zorundaydım ve öyle de oldu. 2. Sabah daha  uykusuz ve daha bir heyecanla limana vardığımızda dün kadar olmasa da denizin yine uygun olmadığı söylendiğinde  kendilerine kararlı bir edayla yanıtım “Deniz her nasıl olsa da şansımı denemek istiyorum” şeklinde kısa ve kesin oldu. Zira, bir haftadır bekliyor olmanın stresine ilaveten bedenimin birgün daha o heyecana ve uykusuzluğa dayanacak gücü kalmamıştı.

Ekip, kararlılığım neticesinde isteksizce de olsa  hareketlenmişti. Tekneyle, kıyıya paralel başlangıç noktası olan deniz fenerine yakın yerden, suya atladığımda okyanustaki  antremanlardan mı, heyecandan mı , adrenalinden mi yoksa hepsinin toplamından mı olacak 19 derece olan su beklediğim kadar soğuk değildi.  Kural gereği, fenerin kıyısındaki  kayalıklara kadar yüzdüm.  Kayalıklara tutunarak hazır işaretimi vermemle birlikte tekneden  siren sesi  yükseldi. Avrupa kıtasından  Afrika kıtasına  yüzerek geçişimin  startı verilmişti.  100-150 mt önümdeki kılavuz tekne  ve  10-15 mt solumdaki güvenlik botu eşliğinde bir başıma kulaç atmaya başladım. Derinliği 400 mt.leri bulan, gemilerin, balinaların, yunusların, köpekbalıklarının ve bilinmeyen  nicelerinin  Atlas okyanusu – Akdeniz bağlantısının tek  geçiş yollarını enlemesine geçme gerçeğini yaşıyor olmak oldukça heyecan vericiydi. Tek dileğim aç ve piskopat bir köpekbalığına denk gelmemekti.

Uzun mesafe yüzmelerinde her yüzücünün kendince sıkılmama adına ruhen sabitlendiği birşeyler olur. Benimkisi de kulaç, nefes ve gırtlaktan çıkan  yunusumsu  sesle oluşturduğum bir bestedir.

Tempoya göre ritim değişse de enstrümanlar hep aynıdır. Nefes ayarları sonrası, uzunca bir yola arabayla çıkarken cd çaları devreye sokar gibi bende bestem eşliğinde hayallere dalmış, boyut değiştirmiş ve artık kulaçlarımı hissetmez olmuştum.

Cebelitarık Sertifika

İlk molamı  durmaksızın  3 saat yüzdükten sonra vermiştim.  Bu durum bottaki  ilgiliyi oldukça şaşırtmış,  normal olmadığını, normalin saat başı durup beslenilmesi  şeklinde olduğunu  söylemiş.  Aldığı yanıt ise “o bir Çılgın Türk” şeklinde olmuş.  Suyumu içerken 5-6 km kaldığı söylenmesi  bana moral vermişti;  zira ben Fas’a yüzerken Fas benden kaçar gibiiydi. 2. Molamı da  ilk moladan 1 saat sonra verdiğimde gelgitler,  yükselen dalga boyları bedenimi oldukça zorlamış, kan değerlerim düşmüş ve bir tükenmişlik oluşmuştu.  Şekerli suyumu yudumlarken  “son 1 km ha gayret !” denmesi  ve içtiğimin iyi gelmesiyle tüm gücümle  hedefe doğru  tekrar saldırıya geçtim.

Saatlerdir zifiri karanlık olan deniz dibi yavaş yavaş her kulacımla aydınlanmaya başlamıştı. Sırasıyla kayalar, yosunlar, balıklar, kumlar, kumların üstündeki dalga şekillerini görebiliyor olmak heyecanımı ve gücümü arttırıyor, kulaçlarımı daha seri , sert  ve  suyu dövercesine atıyordum. Nihayetinde attığım son kulaç insanlık için küçük ama ben için büyük olmuşu. Kayalıklara elimi dokundurduğum an duyduğum bitiş sireni, beni tarihe yazmış ve o an için Dünya’nın en mutlu insanı yapmıştı. 4 saat 34 dk önce Avrupa kıtası kayalıklarına dokunan elim şimdi 18,5 km ötesindeki Afrika kıtası kayalıklarına dokunuyordu. Artık Cebelitarık boğazını tarih boyunca yüzerek geçebilen 2.Türk, mayolu J kategorisinde ise  İLK Türktüm. Duygusal bir sevinci yaşıyorken  beni daha da duygulandıran ise; kıyıdan gelen seslere dönüp baktığımda karşılaştığım manzaraydı, yaklaşık 10-15 Faslı’nın sanırım bonemdeki  Türk bayrağını farkettiklerinden olacak başarımdan ötürü beni alkışlıyor, ıslık çalıyor ve “Türko Türko” diye bağırıyor olmalarıydı. Tebessümle Ayyıldız lı  bonemi çıkarıp sallayarak kendilerine karşılık vererek teşekkür ettim.

Tekneye çıktığımda tüm ekip tarafından coşkuyla kutlandım. Başlangıç noktamız olan Tarifa’ya dönmek üzere yola çıktığımızda, deniz daha da kudurmuştu ve ben gerçekten de iyi yırtmıştım. Dalgaların tekneye çarpmasıyla ,yükselen okyanus suyunun yüzüme düşen damlacıklarını, Cebelitarık Boğazı’nın beni  şampanyayla kutlayışı olarak algılıyor, başarmışlığın gururunu ise her iki kıyıya bakan muzaffer bir komutan edasıyla yaşıyordum.

Çocukluğumdaki Cebelitarık’la ilgili Cebeli Tarık varsayımım ise maalesef gerçeği öğrenmemle geçerliliğini yitirdi. Tarık, müslüman bir arap komutan, Cebeli ise dağ demekmiş. O dağa bir kale yapıp uzun yıllar bölgeye hakim olmuş. Yani “Tarığın Dağı” anlamındaymış.  Sanırım bu duruma ençok Cebeliler üzülecek J  İsime olan sempatim ise bana verdiği unvan nedeniyle hayranlığa dönüştü.

TYF Ödül

Rüyamı gerçekleştirmemin yolunu  açan,  desteğini esirgemeyen Sn. Alp TAŞKENT’e, yolculuğuna arkadaş eden  Sn.Pelin ÇELİK’e  ve  her başarım sonrası  tebrikleriyle  beni  motive  eden tüm  dostlarıma  tekrar teşekkür ediyorum.

Sadece sudur deniz, dışardan bakana !

 

Su gibi berrak olun…

 

Aydın YILDIZAY

,

3 Responses to Cebelitarık Rüyası

  1. Ayşe Öğretici 04/03/2014 at 09:18 #

    Sevgili Aydın,

    “Open Water Wikipedia” da Cebelitarık Boğazını geçen ilk Türk olarak, tarihe adını yazdırdın!

    “İLHAM VEREN” bir başarı elde etmek herkese kısmet olmaz, sen bunu başardın.

    STFA Havuzundan-Cebelitarık Boğazına uzanan başarı yolculuğunun adı “inanmak”

    Bu gururu sevenlerine de yaşattın, başarın kutlu olsun. Nice başarılara…

  2. Ferdi Tiyek 04/03/2014 at 09:53 #

    Aydın Bey,

    Yapmış olduğunuz ve gelecekte yapacağınız başarılarınızı tebrik ederiz.

  3. Ali Emre Ataç 26/03/2014 at 18:58 #

    Aydın Bey,
    Deniz ve yüzme tutkunu bir kişi olarak yazınızı çok büyük bir keyifle okudum. Yaşadığınız heyecanı paylaştığınız için çok teşekkürler. Sağlıklı günlerde başarılarınızın devamını dilerim.

Bir YorumYazın